7 Temmuz 2011 Perşembe

TELVİN

“Ey Tanrım, bana değiştirilebilecek şeyleri değiştirecek cesareti, değiştirilemeyecek veya değişmesine lüzum olmayan şeyleri kabul edecek kuvveti ve bu iki şeyi birbirinden ayırabilecek bilgeliği de ver.”
Oda loş, yataktan doğrulacak mecali yok. Pantolonu sandalyeye kemerinden asılmış, pantolona bakıyor. Kalkmak lazım. Üzerini değiştir. Yüzünü yıka. Dışarı çık. Yeni yüzler gör. Yeni sesler duy. Yeni insanlarla tanış.
Sosyal İlimler. Sosyal Fobi. Sosyal Risk. Sosyal Depresyon. Sosyal Anamız.
Kalktı. Üzerini değiştirdi. Yüzünü yıkadı. Dışarı çıktı. Yeni yüzler gördü. Yeni sesler duydu. Tanıdıklarına günaydın dedi. Tanımadıklarıyla muhtelif yerlerde dialogları oldu. Bankaya vardı. Veznenin önünden iki saat içinde yirmi bir insan geçti.
Durdu.
Hak bir gönül verdi bana, hâ demeden hayran olur    
Bir dem gelir şâdî kılur, bir dem gelir giryân olur.
Aydınlık odasında, günışığı yüzüne vurarak uyandırır onu. Her sabah vakur bir tebessümle uyanır. Hemencecik pantolonunu çeker. Yüzünü yıkar. Dışarı koşar. İçini oynak bir heyecan kaplar. Yeni yüzler görür. Yeni sesler duyar. Tanımadıklarıyla muhtelif yerlerde neşeli muhabbetleri olur. Şakalaşmalar, gülüşmeler… Bankaya varır. Ofisini koskocaman bir günaydınla doldurur. Veznenin önünden iki saat içerisinde güler yüzlü yirmi bir insan geçer.            
Sosyal Bütünleşme. Sosyal Katılım. Sosyal Karışım. Sosyal Mani.
Hah ha ha ha!
Bir dem sanasın kış gibi, şol zemherî olmuş gibi   
Bir dem beşaretten doğar, hoş bağ ile bostan olur.
Hava yağacak gibi. Kesif bir koku var ortalıkta, bankaya girenlerin ıslanmış güderi kabanlarıyla ortam daha da ağır kokmakta. Üzerine bir ağırlık çöktü. Dünyadaki her şey bu kadar üzerine oturabilir mi insanın? Konuşsa söyleyemez. Söylese işitilmez. İşitilse dinlenmez. Dinlense anlaşılmaz. İyisi mi kıpırdamamalı.Zira neye elini atsa kuruyuverecek durduğu yerde.               
Sosyal Dışlanma. Sosyal Pataloji. Sosyal Tutulma. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu.
Bir dem cehalette kalur, hiç nesneyi bilmez olur.     
Bir dem dalar hikmetlere, Calinus’u Lokman olur.
Oda belli belirsiz bir ışık içindedir. Belli belirsiz bir duygu içinde o da… Kararsızlık mı? Hayır. Ataletsizlik desen? Korku mu? Şöyle kalksa, sandalyede asılı pantolonuna uzansa, yüzünü yıkasa dışarı çıksa… Karşılaştığı her şey sonsuz bir şekilde dönüşüp değişse de o hiç aldırış etmese. Ofise girdiğinde “Mamafih Bankası’nı ve onun değerli müşterilerini teker teker öpüyorum arkadaşlar!” diyerek çok sevdiği işiyle vedalaşsa, şimdiye kadar ihmal ettiği bir arkadaşına ‘Patlıcan Oturtma’ yemeği yapsa, otobüse binerken önüne geçen kadını belinden çıkardığı oklavayla tartaklasa, otobüste arbede falan çıkarsa…
Sosyal Yetersizlik. Sosyal Dışkılama. Sosyal İçerleme. Sosyal Cinnet!
Bir dem döner Cebrail’e, rahmet saçar her mahfile           
Bir dem gelir gümrâh olur, miskin Yunus hayran olur.
Aslında odanın karanlık olduğu ya da herhangi bir ışığın giriyor olduğu bilgisi yazar tarafından verilmemiştir. Yatan bir kişinin –ki yatakta olma ihtimali yüksek olduğu düşünülmektedir- sadece yatma eylemiyle ilgilenilmekte ayrıca bu durum tek cümleyle açıklanmaktadır. Burada empresyonist bir amaç güdülerek hikâyenin geri kalan kısmının okuyucu tarafından yorumlanması amaçlanmaktadır. Doğrusu bu boş amaçlarla kafa ütüleyen yazar, ihtimallerle baş edememenin yükünü okuyucuya yükleyerek kenara çekilmektedir.
Yatıyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder