Uzan… Kalçanı sağa çevir, aynı esnada göz bebeğini sola kaydır. Kalçan sola baksın, gözün sağa, gözün sağa baksın kalçan sola.
Şimdi dengele bakalım, dengeleyeme, gözlerin yaşarsın sonra. Bayrak sevgisi ile insan sevgisini dengeleyemediğini gör. Sevgi ile hürmeti , ‘hayır’ diyebilmekle dengeleyemediğini gör. Siyah nokta ile beyaz noktayı hiç yan yana koyamadığını gör. Denge kurmakta aslında ne kadar da darda kaldığını gör. Ya mutlak iyiyi ya da mutlak kepazeyi gör. Ya Tanrıdan yana ol ya da Şeytandan! Ara sıra ikisinden de hal hatır soramadığını gör. Öfken seni ziyaret ettiği vakit sanki hiç gitmeyeceğini zannettiğini gör. Coşku geldiği zaman hep katıla katıla güleceğini; acıkınca hiç doymaz, doyunca hiç acıkmaz sandığını gör.
Oysa hep doyduğun, sonra acıktığın, ağlayıp; güldüğün, nefret ettiğin, sevdiğin her defasında yeniden hissettiğin, sadece ‘O’ sandığın kendin; hepsinin muhtelif zamanlardaki bütünüydü aslında. Ve fakat saçını başını yoldun, hatalarına lanet ettin ki onlar; sola dönen gözbebeğinin içinde takdire şayan mükemmeliyetinle yan yana dururdu.
“Kendin İnanmıyorsan Boşuna Uğraşma”
Kafedeyim. Önümde masa var. Garsondan “bir kahve!” isteyeceğim. Oturduğum sandalyenin tek ayağı var, kıçımın yarısı dışarıda, kafası ve sol bacağı olmayan garson kulpu ve ağız kısmı kırık bardakla kahveyi döke saça getiriyor. Masanın yarısı yok zaten. Kulpu olmayan bardağı kulpundan tutmuş gibi yapıyorum. Kıçımın yarısı dışarıda değilmiş gibi, hiç tadını alamadığım kahveyi çok beğenmişim gibi yapıyorum. Yaşıyormuşum gibi yapıyorum. Kulpundan tutarmış gibi yaptığım bardaktaki kahvemi içerken kurduğum sahte dünya sandalyenin yarsından sarkan kıçımla birlikte girişken sandığım ruhumda patlıyor. İnanmadığım bu dünyaya davet ettiğim konuklar hiçbir şey anlamadan boş gözlerle bakakalıyor. Garsondan geriye bir bacak kalıyor. Ben, kırılan kahve bardağı, yerde titreyen garson bacağı, altımdan yok olan sandalye ve tek ayaklı masa ile bu sahte dünyanın ortasında kalakalıyorum. Garsonun bana servis yapacağına, bardağın içindekinin kahve olduğuna, kıçımın altında bir sandalye bulunduğuna bir türlü inanamamış olduğumu fark ettiriyor bana yıkılan sahte dünya. Oysa gözlerimi sıkı sıkı kapatmıştım. Haydi, sık kendini! Gör! Orada bir masa var! Var! Var! Var!
Meğer kabız olmuşum. İç dünyamın bağırsaklarında bir tutulma varmış. Tutulma tutulmayı doğurmuş. Tek yapmam gereken şey, bırakmakmış.
Bırak ya! Fark et, dinle birazcık!
Bekle o halde şimdi inanamıyorsan inana kadar bekle…
**Açıklama ve Çalışmalarla İlgili Ayrıntılı Bilgi İçin;
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder