29 Şubat 2012 Çarşamba

HÜSN-Ü TÂBİR

“Yedi ayrı çiçek var,
Hangisine benzersin?”

Parçalanarak değiştirmek ile parçalanmış kendini değiştirmek arasında bulunan delilik ve dâhilik çizgisinin karanlık dehlizlerinden içeri gir, soldaki sokakta yirmi metre ilerle. Çıkmaz. Zira bir öteki bulunmaktadır yolun sağında. Öteki, ekseriyetle empati eksikliğinden doğan biridir. İtelenmeye namzet kişidir. Benim dışımdaki herkestir. Tabirin güzeli ben söz konusu olursam geçerlidir. Filhakika benimle irtibata geçerken tabirinize dikkat ediniz. Doğrunuzu siyaseten ifa ediniz. Ben kim miyim? Sormadınız mı? Fakat hikâyenin devamını getirmem için kim olduğumu merak etmeniz elzemdi. Bu sebepten bunu geçiyor ve öteki hikâyeyi anlatıyorum.
Derken, ihtilal olur.

Klasik müzik, frak, beyaz şarap, papyon, topuz, göğüs dekoltesi ve taşlı avizeden bahsediyorum size, elbette tabir ediniz fakat dikkat ediniz atmosfere uygun olsun, la minör lütfen. 
Mutlak bütünlüğümle oraya gidiyorum efendim, sizi de beklerim. Nereye? Boşluğa. Öteki kendin, kendin bir de ötekinin hemhal olduğu yere.  Olmazsa; istediğim gibi olup olduğum gibi görünürüm. Doğru konuşurum. Siyaseten.     
Kimin mahkemelerinde?
               
İnsan Onu ne için döver? Ne için? Acı mı? Başparmağımdaki kesiğe bakamazken, şartlar ve koşullar gerektirirse, bıçakla Onun karnını deşebilirim. Ya bana saldırırsa? Saldırmasa da… Öylesine… Benim dışımdaki herkes. Körler, Topallar, Sağırlar, Kara Kürtler, Pis Araplar, Koca Götlüler! Rica ederim konuşmalarınıza dikkat ediniz. Neden?  Argo ve kaba sözcük kullanıyorsunuz, içinizdeki düşmanlığı fark edebilirler.
İçimdeki düşmanlığı mavi yengeçle besliyorum efendimiz.

Hepsi Efruz Bey’in başının altından çıktı. Yılana işi düşen bir çiftçinin telgrafı ortalığı karıştırdı. Ortalık adeta bir toz bulutuna büründü, göz gözü göremez oldu.  Ülkede anarşi hüküm sürdü. Kırk yıl bu böyle devam etti.  Mesih geldi. Sonra başka bir Mesih daha çıktı ortaya. Bir Mesih batıyı; öteki de doğuyu yönetti. Eyalet sistemini kurdular ve halalarının çocuklarını bu eyaletlerin başına atadılar. Ağzımızın tadı kaçmasın diye herkes ağız birliği yaptı. Kırk yıl bolluk ve bereket hüküm sürdü.
Derken, ihtilal oldu.

Yazdığı son paragrafı kaldırıp harfler ve sözlerle dolu ardiyeye kapattı. Kimsenin duymaması gereken kelimeler burada azap içinde asılı duruyordu. Oda her ihtilalde yok sayıldı. Fakat yeni paragraflar için tekrar tekrar açıldı. Kelimeler kokuşmaya başladı. Çürüyüp birbirleriyle kaynadı. Yara bere içinde kaldılar. Harfler ve sözler arasında cüzam illeti baş gösterdi.
Ardiye yeniden karantinaya alındı.  Kırk yıl sonra mecburiyetten yeniden açıldı.

Her kapının açılışında o kesif koku ortalığa yayıldı.

Kargamecmua/Şubat2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder