Kar yağmamıştı henüz. Her mahallede bir milyoner vardı. Tüm mahalle milyonerleri Salı akşamları Milyoner Lokal’ de bir araya gelir mahalle baskısı yapardık. Radyoda Emel Sayın Elhan-ı Şita söylerdi. Her milyoner mahallesini renkten renge boyayıp bir diğer mahallenin üzerine bastırırdı. Renkler birbirine karışırdı. Karafakiden rakılarımızı koyar, ortaya çıkan ebruli baskıları seyrederdik.
Çetin vardı bizim, aşağı ki mahallenin milyoneri. Ayaklarını ikinci katının penceresine asar, ayaklarıyla mahalleyi seyrederdi. Genellikle de evden çıkarken pencerede asılı unuturdu onları. İşte bundan mütevellit hep ayaksız gelirdi mahalle baskısına. Çok hassas ve kabiliyetli bir arkadaşımızdı. Pek anlamlı güfte ve besteleri vardı. Ve fakat sanatçı ruhu onu bitmek bilmez bir talihsizlikler silsilesinin peşinde sürükledi.
Mahallenin en güzel kızı Süslü Mürgân’ a âşıktı Çetin. Kızın adını ‘Müjgân’ koymaya niyetlenmişler aslında lakin Mürgân doğduğu zaman, dönemin tek nüfus memurunun başını kaşıyacak vakti olmadığı için kafasındaki ‘J’ harfini kaşıyamamış. ‘J’ ‘R’ nin altında saklı kalmış. Bu yüzden isminin içinde ‘J’ harfi geçen dönemin bütün çocuklarının ismi ‘R’ harfi ile kalakalmış. İşte Çetin’in talihsizliği Mürgân için yaptığı şarkıyla başladı. Bir gün kızın önünde diz çöküp “Sazlıklardan havalanan bir ördek gibi sesin...” diye serenadına başlayınca Mürgân bir ördeğe benzetildiği gerekçesiyle kırmızı çantasını Çetin’in kafasına gömdü.
“Gittiniz, gittiniz ey mürgân,
Şimdi boş kaldı serteser yuvalar”
Şimdi boş kaldı serteser yuvalar”
Çetin bu acı olayın tesiriyle kör oldu. Ve elem içinde yaptığı “Manda yuva yapmış söğüt dalına” adlı şarkısı tarihin en saçma şarkısı olarak kabul edilince içki ve kumara vurdu kendini. Çok asabi ve huysuz bir adam oldu. Eski Çetin’i özler olmuştuk. Yaptığımız yemekleri beğenmiyor, izlediğimiz filmleri eleştiriyor, söylediğimiz şarkılardan nefret ediyor, her yerde müzik terörü estiriyordu.
Bir keresinde Mahalle Milyonerleri Lokalinde piyano başında Çetin’in “Manda yuva yapmış söğüt dalına” adlı eserini okuyordum. Şarkının tesiriyle kendimden geçmişim. O an Çetin’in kapıyı kırmasıyla piyanonun başına geçmesi bir oldu. Şuursuzca bağırıyordu. Bastonuyla piyanonun tuşlarına dokunan ellerimi dövüyordu.
“Çalmayın bu şarkıyı! Çalmayın! Çalmayın!”
“Gönül kapım açık çalmadan gir içeri.”
Başka çaremiz kalmamıştı. Sonunda Emel Sayın’ı kaçırmıştık. Emel Sayın bu şarkıyı söyleyince eski Çetin hemen geri geldi. Eski Çetin çok iyi niyetli bir adamdı. Mahalle milyonerlerine sabır ve inceliklerinden ötürü kendini uzun zaman borçlu, bazen de suçlu hissetti. Sanatçı kimliğiyle sayemizde barıştığı için, yeni bir güfte yapacağını, güftesini tüm yukarı ki ve aşağı ki mahallelere ithaf edeceğini söyledi. Yapma dedik.
Dinletemedik.
“Bizim mahalle aşağı ki mahalle
Sizin mahalle yukarı ki mahalle
Bizim mahalle goygoycu mahalle
Sizin mahalle yapıştır mahalle”
Şimdi talihin döndü Çetin!
Muazzam bir beste! Tılsımlı sözler! Hepimiz bu şarkının tesiriyle büyülenmiş gibi göbek atmaya başladık. Saadet sâri derler, anda her yanımıza bulaştı. Hemen bir saz ve söz grubu kurup hep birlikte şarkıyı ilden ile söylemeye başladık. Ben, Çetin, Emel Sayın, Fahriye Abla, Adile Teyze, Sarhoş Cemil, Elmalılı Hamdi, Keşanlı Ali, Kadırgalı Eşref, Şaban oğlu Şaban.
Şarkıyı dinleyen her kulak bir daha dinlemek istedi, söyleyen her dil bir daha söylemek istedi, bir daha, bir daha...
Şarkının şöhreti her yanı sardı. Beste fevkalâdeydi. Fakat nakarat kısmının güftesi hiç anlaşılmıyordu. Bu yüzden şarkının esrarına kapılan her kişi nakarat kısmını kendi bildiği gibi söyledi. Hiç hesapta olmayan bu durum Çetin’in ve bizlerin hazin sonunu getirdi.
Umumi ve gereksiz işlerle ilgilenen Heyet-i Umumi Hezeyanat tarafından Çetin’in aleyhinde açılan davada ahalinin “Ultra prima kaçtı kovala, takatukaları kaçtı kovala” gibi manasız ve gereksiz bir söz dizisi içinde boğuşmasına sebebiyet vermek suçundan müebbet mahbusiyetine karar kılındı.
Bir gecede mutluluğa paydos ettik. Yeşerecek bir dalımız kalmadı. Kimse bize her şeyin bu kadar hızlı olacağını söylememişti. Mutluluğumuzun bu kadar çabuk biteceğini bilseydik Milyoner Lokali’nde yaşadığımız her merhaleyi sene gibi yaşardık, bilseydik şarkıyı Zeki Müren gibi her kelimesinin, her hecesinin, her harfinin üzerine basa basa, ağzımızı aça aça, titreye titreye söylerdik.
Bilemedik.
Emel Sayın’ı saldık. Milyoner Lokali tarumar oldu. Hepimiz evlerimize dağıldık.
Çetin’in ayakları pencerede asılı kaldı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder